Warning: Cannot modify header information - headers already sent by (output started at /home/muslumcu/domains/muslumcu.net/public_html/themes/muslumcu/theme.php:84) in /home/muslumcu/domains/muslumcu.net/public_html/includes/sessions.php on line 256
Warning: Cannot modify header information - headers already sent by (output started at /home/muslumcu/domains/muslumcu.net/public_html/themes/muslumcu/theme.php:84) in /home/muslumcu/domains/muslumcu.net/public_html/includes/sessions.php on line 257
Warning: Cannot modify header information - headers already sent by (output started at /home/muslumcu/domains/muslumcu.net/public_html/themes/muslumcu/theme.php:84) in /home/muslumcu/domains/muslumcu.net/public_html/includes/page_header.php on line 519
Warning: Cannot modify header information - headers already sent by (output started at /home/muslumcu/domains/muslumcu.net/public_html/themes/muslumcu/theme.php:84) in /home/muslumcu/domains/muslumcu.net/public_html/includes/page_header.php on line 521
Warning: Cannot modify header information - headers already sent by (output started at /home/muslumcu/domains/muslumcu.net/public_html/themes/muslumcu/theme.php:84) in /home/muslumcu/domains/muslumcu.net/public_html/includes/page_header.php on line 522 Müslüm GÜRSES :: Başlığı Görüntüle - Bütün duygularımız ağır yaralı Müslüm Baba!
Kayıt: Mar 10, 2007 Mesajlar: 1520 Nereden: ==MaRDiN==
Tarih: 07-Mar-2013 / 03:58 Mesaj konusu: Bütün duygularımız ağır yaralı Müslüm Baba!
Müslüm Baba da sırlandı.
Cümle âlemde tek gerçek, yegâne hakikat ölümün ülkesine Müslüm Baba’da yürüdü. Beyleri tahtından indirip ayaksız ata bindiren ölüm… Müslüm Baba’da bindi o ayaksız ata ve toprakla sırlandı. Sır oldu toprağa. “Şen değil gönlüm şen değil” diye feryat etmişti en derinden, en içten… Bir diyarı gurbet olan dünyada garip derviş misali dönüp durmuştu acıların, kahırların, yenilgilerin sonsuz yörüngesinde. Döndürüp durmuştu kanadı kırık şarkıları yüreğimizin hüzün yüklü göklerinde. Efkâra yazılmış, gam yüklenmiş şarkıları…
Sevda yüklü kervanlarla gelmişti gönlümüzün en yağmalanmış köşesine. Bir derviş gibi… Tanrı istemezse yaprak düşmezmiş teslimiyetine eren bir isyanla gelmişti. Esrarengiz, isyankâr… Cism-ü canımız yanarken aşkın koruyla söndürmüştü yangınımızı. Kor bir aşkla.. En yağmalanmış, en yenilmiş sesimizle söylemişti aşk şarabından sarhoş şarkılarımızı. Aşkın feryadıyla…
Hiç kavuşamayıp da hep sevmiş sevgililer, yoksullar, yoksunlar, en çok da hayat denen zalimden tokat yiyenler, yalnızlığa sürgünler, muntazaman yenilmişler, hep yenilmişler… Şehirlerin metruk köşelerinde yitip gidenler, Kerbela Yazılarında kanı sebil olmuşlar, sararmış tütününe dertlerini saran Kürtler, Çukurova’nın sarı sıcağında ter döken tarla ırgatları, hayata yorgun uyanmış tekstil işçileri, ruhlarında deli gibi sevmenin atını koşturanlar… Bütün bunların, hepsinin toplamıydı Müslüm Baba. Bunlardan mütevellit. Sesinin kıvrımlarında Anadolu’nun bir ırak köyünden göçüp gelenler, varoşlar… Sesinin kıvrımlarında bir yağmur… Yağmurda ıslanan çocuklar. Sesi yüreğimizi ortadan ikiye bölen bıçak. Sesi yitip gittiğimiz bir koyak.
Sesinin uçsuz bucaksız dergâhında, gönül meyhanesinin loş ışıklarında demlenmiş sevdalar sökün eyler, sevda kervanlarına yüklenmiş bir efkâra ağlayanlar dizilir sıra sıra. Müslüm Baba, bütün ağır hüzünlerin çığırıcısı. Dışarıda kalmışların, hayatın dışında bırakılmışların acı çığlığı. Bütün duygularımızın ağır yaralı dervişi. Ezelden ebede derin meselemizin kederli yorumcusu. Sevmek için canlarını verenlerin, bütün talihsizlerin, yürekten yaralıların mahcup dervişi.
Hep erken esen hasret rüzgârlarına mahkûm bir hayatmış yaşanılan. Ömrümüzün yaprakları nedense hep zamansız dökülüyor. En güzel duygularımız en çabuk kaybolup giden şey. Hep bir gözdeki manaya vurgun yüreğimiz. Feleğin bendi hep tersine dönen bir değirmenin bendi gibi.
Müslüm Baba ezeli bir yaralıydı. Yaralarımıza dokundu, yaralarımızdan söyledi. Garipti, gariban… Bütün mahzunluğuyla, içindeki yıkıkla, dertleriyle sahiydi, sahici olandı. Devasa kedere, kocaman hüzne rağmen hep bir çocuk saflığı… Hep bir çocuk görünürdü içinin kuytularında. Bir çocuk tebessümü… Parlak cümleler, renkli sözcükler, cilalı laflar söylemeyi beceremiyordu. Güzel cümleler kurmayı hiç bilemiyordu. Sanat camiasının sevdiği, hoşlandığı seviyesiz polemiklerden uzaktı. Efendiydi, efendi… Baştan ayağa sahiciydi ve samimi.
Müslüm Gürses tuzu kuruların, Beyaz Türklerin, geveze şovmenlerin, zırtapoz yeni yetmelerin steril, yalancı düzenine karşı esmerliğimizin, isyanımızın; Zalım feleğe direnişimizin gür ve mahcup çığlığı oldu. Damardan bir çığlık. Damardan…
Müslüm Baba sırlandı. Rahman, rahmetiyle muamele eyleye!...
_________________ Zirvelerde kartallar da bulunur, yılanlar da
Ancak; birisi oraya süzülerek, diğeri ise sürünerek gelmiştir.
Önemli olan nereye nasıl geldiğinizdir.